İİK’nun 67. Maddesi ile düzenleme altına alınan itirazın iptali davası; takip alacaklısının takip borçlusunun itirazını hükümden düşürmek ve icra takibine devam edebilmek amacıyla açabileceği bir dava türüdür. Nitekim 67. Madde “Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.” Şeklinde düzenlenmiştir. Alacaklının davayı kazanması ile borçlunun itirazı hükümsüz kalır ve iptal edilir. Bu yönüyle bu dava itirazın iptali olarak isimlendirilmiştir.
İtirazın iptali davasının hukuki niteliği bakımından doktrinde çeşitli görüşler mevcuttur. Bir görüşe göre itirazın iptali davası normal bir alacak davası iken başka bir görüş davanın tespit davası olduğu yönündedir. Üçüncü bir görüşe göre de bu dava ne tahsil ne de tespit davasıdır. Yargıtay ise itirazın iptali davasını bir tespit davası olarak nitelendirmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 14.03.1972 tarihli kararında “Yukarıdaki açıklamadan da anlaşılacağı üzere, davacının esas alacağı yönünden bir tahsil talebi, yani bir eda davası mevcut değildir. Davacı, davalının itirazının iptali ile icranın devamına karar verilmesini istediğine göre, bu talebin Tespit Davası olarak görülmesi ve alacağın tespiti ile iktifa edilerek tahsile müncer olacak şekilde bir karar verilmemesi gerekir.” Şeklinde yer alan ifadelerle itirazın iptali davasının tespit davası olarak nitelendirildiği görülmektedir.
Esasında alacaklının borçlunun itirazını kaldırmak bakımından itirazın iptali ve itirazın kaldırılması olmak üzere iki türlü başvuru imkanı bulunmaktadır. Borçluya karşı icra takibi başlatmış fakat başlattığı takip itirazla durdurulmuş olan alacaklının, şayet alacağı kanunda sayılan belgelere dayanmıyorsa (İİK m. 68/68a) itirazın iptali davası açmaktan başka seçeneği yoktur. Kanunda sayılan belgelere dayanan alacaklar bakımından ise itirazın kaldırılması veya itirazın iptali yoluna gidilebilir. Bu hallerde alacaklının seçim hakkı bulunur. Alacaklı öncelikle itirazın kaldırılması yoluna başvurmuşsa bu yoldan vazgeçerek itirazın iptali yoluna gidebilir. Fakat öncelikle itirazın iptali yoluna başvuran alacaklı daha sonra itirazın kaldırılması yoluna gidemeyecektir.
İtirazın iptali davası ancak borca itirazın varlığı halinde açılabilir. Borçlunun sadece yetki itirazında bulunduğu durumlarda itirazın iptali yoluna gidilemeyecektir. Sadece yetki itirazı bulunan hallerde alacaklı icra mahkemesinden yetki itirazının kaldırılmasını isteyebilir.
İTİRAZIN İPTALİ DAVASI AÇMANIN ŞARTLARI
İtirazın iptali davasının açılabilmesi bazı şartların varlığına bağlıdır. Bu şartları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür.
1- Geçerli Bir İcra Takibinin Bulunması
İtirazın iptali davasının açılabilmesi için geçerli bir icra takibinin varlığı aranır. Geçerli bir icra takibi ile kasıt genel haciz yolu ile başlatılmış icra takibidir. Açılan icra takibi ile ilgili daha önceden kesinleşmiş bir hüküm bulunmamalıdır. Bunların yanında icra takibi ancak para alacakları bakımından açılabilir.
Borçlunun yetki itirazında bulunması halinde alacaklı takibin yetkili icra dairesine gönderilmesini isteyebilir. Yetkili icra dairesi ise yeniden bir ödeme emri hazırlayarak borçluya tebliğ eder. Bu durumda borçlunun yetkisiz icra dairesindeki borca itirazı nedeniyle itirazın iptali davası açılamayacaktır.
Nitekim Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2020 tarihli bir kararında bu durumu;“Yetkisiz icra dairesindeki borçlunun kabulü dışındaki hiçbir takip işlemi yetkili icra dairesince geçerli sayılamayacağından, yetkili icra dairesinde borçluya, takibin başlamasını sağlayan yeni bir ödeme emri tebliği zorunludur. Alacaklı taraf icra takip dosyasının yetkili icra Dairesi’ne intikalini sağladıktan sonra, borçluya yeni bir ödeme emri tebliğ ettirmeden, ortada mevcut ve geçerli bir icra takibi olmaması sebebiyle itirazın iptali davası koşulları oluşmadığından bu davanın dinlenmesi mümkün değildir. Bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.” Şeklinde ifade etmiştir.
2- Borçlunun Geçerli Bir İtirazının Bulunması
Ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 günlük süre içerisinde borçlu ödeme emrine itiraz edebilir. Bu sürenin geçirilmesi halinde itiraz takibi durdurmaz. Borçlu sadece borca itiraz edebileceği gibi sadece yetkiye de itiraz edebilir. Sadece yetkiye itiraz edilen durumlarda itirazın iptali davası açılamaz. Fakat hem yetki hem borca itiraz edilirse açılacak dava da öncelikle yetki itirazı incelenir.
3- Davanın Süresinde Açılmış Olması
İtirazın iptali davasında hak düşürücü süre bulunmaktadır. Süreye ilişkin aşağıda ayrı başlık altında açıklama yapılacaktır.
4- İtirazın İptali Davasında Hukuki Yarar
İtirazın iptali davasının açılabilmesi için alacaklının davanın açılmasında hukuki yararının olması gerekir. Hukuki yarar bir dava şartıdır. Takibin itirazla durmadığı hallerde borçlunun dava açma hakkı yoktur. Borcun davadan önce ödenmesi halinde de dava açılamayacaktır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2020/2853 E. Sayılı kararına göre;
İtirazın iptali davasına konu alacağın takipten sonra ancak henüz itirazın iptali davasının açılmadığı dönemde ödendiği durumlarda ödenen kısım bakımından davacının itirazın iptali davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı kabul edilmelidir. İtirazın iptali davasına konu alacağın itirazın iptali davasının açılmasından sonra ödendiği durumlarda ise ödenen kısım bakımından davanın konusuz kaldığı gözetilmeli ve alacağın ödenen kısmı bakımından konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığı şeklinde hüküm tesis edilmelidir. Fakat alacaklının icra inkar tazminatı talep ettiği durumlarda yargılamaya devam edilmelidir.
Borçlunun menfi tespit davası açmasından sonra da itirazın iptali davası açılabilir. Yargıtay’a göre bu gibi durumlarda alacaklı icra takibine devam edememektedir. Dolayısıyla itirazın iptali davası açmasında hukuki yarar bulunur. Fakat itirazın iptali davasından sonra borçlunun menfi tespit davası açamayacağına hükmedilmiştir. Bu gibi durumlarda borçlunun menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır.
İTİRAZIN İPTALİ DAVASI SÜRE
İİK’nın 67. Maddesinde açıkça belirtildiği üzere itirazın iptali davası açma süresi 1 yıldır. 1 yıllık sürenin başlangıç tarihi ise borçlunun itirazının alacaklıya usulüne uygun olarak tebliğ edildiği tarihtir. İtiraz borçluya usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmediği müddetçe dava açma süresi başlamayacaktır. İtirazın alacaklı tarafından tebliğ dışında herhangi bir şekilde öğrenilmiş olması dava açma süresini başlatmayacaktır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2020 tarihinde vermiş olduğu bir kararda bu durumu “İİK’nın 67/1. maddesindeki düzenleme dikkate alındığında, icra dosyasında alacaklının icra işlemleri yapmış olmasının itirazın tebliği anlamına gelmeyeceği de açıktır. Bu durumda, mahkemece açılan davanın süresinde olduğu gözetilerek, işin esasına girilip sonucuna göre bir karar verilmelidir.” İfadeleriyle açıkça belirtmiştir.
Kanunda belirtilen dava açma süresi hak düşürücü niteliktedir. Dolayısıyla hakim tarafından re’sen dikkate alınır.
Bazı durumlarda 1 yıllık süreye ek 1 haftalık özel sürelerde öngörülmüştür. İİK’nın 264/2-4 ve 65/5. Maddelerindeki şartların varlığı halinde alacaklının 1 haftalık ek süre hakkı bulunur.
İTİRAZIN İPTALİ DAVASININ SÜRESİNDE AÇILMAMASI
Yukarıda belirttiğimiz üzere itirazın iptali davası itirazın tebliğinden itibaren 1 yıl içerisinde açılır. Kanunun belirttiği bu süre hak düşürücü nitelikte olmakla sürenin geçmesinden sonra alacaklının ilamsız takibi düşecek ve dava açma hakkı son bulacaktır. Süreyi geçiren alacaklı itirazın iptali davası açamaz.
1 yıllık sürenin geçmesi alacaklının alacağının son bulduğu anlamına gelmez. Alacaklının itirazın iptali davası açma hakkı düşmekte fakat genel hükümlere göre alacak davası açma hakkı devam etmektedir. Dolayısıyla süreyi geçiren alacaklı zamanaşımı süresi içerisinde genel hükümlere göre alacak davası açma hakkına sahiptir. Sürenin geçirilmesinden sonra açılacak alacak davalarında icra inkar tazminatına hükmedilmez.
İTİRAZIN İPTALİ DAVASI GÖREVLİ MAHKEME
İtirazın iptali davasında görevli mahkeme HMK’nın genel hükümlerine göre belirlenir. İtirazın iptali davalarında dava değerine bakılmaksızın asliye hukuk mahkemeleri görevlidir. İcra takibine konu uyuşmazlık hangi mahkemenin görev alanına girmekte ise dava o mahkemede açılır. Örneğin işçi-işveren uyuşmazlıklarında görevli mahkeme iş mahkemesi olacaktır. Ticari davalar bakımından görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesi olarak belirlenmelidir. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kalan işlerde görevli mahkeme tüketici mahkemesidir. Yargıtay’ın konuya ilişkin “davacı ile davalı arasındaki uyuşmazlık eğitim hizmetinden kaynaklanmakta olup dava 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kalmaktadır. O halde, görevli mahkeme tüketici mahkemesidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir.” Şeklinde bir kararı mevcuttur.
İTİRAZIN İPTALİ DAVASI YETKİLİ MAHKEME
Yetkili mahkeme ise HMK’nın 5 vd. hükümlerine göre belirlenir. Genel yetkili mahkeme borçlunun yerleşim yeri mahkemesidir.
Borçlunun icra dairesinin yetkisine itirazda bulunmamış olması davada yetki itirazında bulunamayacağı anlamına gelmez. İcra dairesinin yetkisine itiraz edilmemesi mahkemeyi de kendiliğinden yetkili hale getirmez. Dolayısıyla davalı davada yetki itirazında bulunabilir. Yetki itirazı ilk itirazdır ve bu itirazın cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere ödeme emrine karşı sadece yetki itirazında bulunulmuşsa itirazın iptali davası açılamaz.
İTİRAZIN İPTALİ DAVASI HARÇ – HARCA ESAS DEĞER
İtirazın iptali davası genel hükümlere göre nispi harca tabidir. Alacaklının icra takibi açarken yatırmış olduğu binde beş peşin harç kendisine geri verilir ya da dava harcından mahsup edilir.
İtirazın iptali davasında harca esas değer asıl alacak miktarı olarak dikkate alınır. Yani harç takip çıkışı üzerinden hesaplanır. Faiz, icra inkar tazminatı ve giderler hesaba alınmaz.
Nitekim Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2002/772 E. Sayılı kararında “İtirazın iptali davası (müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan) normal bir eda (alacak) davasıdır. Mahkemenin görevi HUMK. 8. madde hükümlerine göre asıl alacak miktarı esas alınarak belirlenir ve görev sınırının belirlenmesinde “faiz, icra (inkar) tazminatı (İİK.mad.67, 69, 72) ve giderler hesaba katılmaz.” Şeklinde belirtilmiştir.
Burada dikkat edilmesi gereken husus takip çıkış anında asıl alacağa faiz işletilmişse takibin devamı için faizinde harçlandırılması gerektiğidir. Aksi takdirde hakim faiz açısından karar veremeyecektir. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2014/4068 K. Sayılı aşağıda belirttiğimiz kararı konunun somutlaşmasına yardımcı olacaktır.
“İcra takip talebinde 82.600,00 TL asıl alacak ile 41.526,30 TL işlemiş faizden oluşan toplam 124.126,30 TL alacağın takip tarihinden itibaren asıl alacağa uygulanacak %25 temerrüt faiziyle tahsili istenmiş, davalı borçlu tarafından borcun tamamına itiraz edilmiştir. Dava dilekçesinde harca esas değer 82.600,00 TL olarak gösterilmiş ve bu miktar üzerinden harç yatırılmıştır. Harç yatırılan miktar takip talebindeki asıl alacağa karşılık geldiğinden ve sonradan harç ikmâli de yapılmadığından eldeki davanın takip talebindeki asıl alacakla sınırlı olarak açıldığının kabulü gerekir. Takip talebindeki faiz alacağı ile ilgili olarak harcı yatırılmak ya da sonradan tamamlanmak suretiyle usulen açılmış bir dava bulunmamaktadır. HMK’nın 26. maddesi uyarınca hakim tarafların talep sonucuyla bağlı olup ondan fazlasına karar veremeyeceğinden mahkemece talebin aşılarak işlemiş faiz alacağı yönünden de hüküm kurulması yasaya aykırı olmuştur.”
İTİRAZIN İPTALİ DAVASI YARGILAMA USULÜ
İtirazın iptali davalarında yargılama yukarıda da belirttiğimiz üzere genel hükümlere göre yapılır. Borçlu ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olduğu sebeplerle bağlı değildir. İtirazın iptali davasında cevap dilekçesi ve ikinci cevap dilekçesi bütün itirazları kapsayacak şekilde hazırlanmalıdır. Borçlunun ödeme emrine itirazda bildirmiş olduğu sebepler cevap dilekçelerinde belirtilmiş olmalıdır. Aksi takdirde bu sebepler kendiliğinden göz önünde bulundurulmaz. Yine yukarıda belirtildiği üzere davada yetki itirazında bulunulabilir.
İtirazın iptali davasında alacaklı alacağının varlığını hukuka uygun olmak kaydıyla her türlü delille ispat edebilir.
İTİRAZIN İPTALİ DAVASININ SONUÇLARI
İtirazın iptali davası, davanın kabulü ve davanın reddi olmak üzere iki türlü sonuçlanır.
İtirazın İptali Davasının Reddi
Davanın reddi halinde icra takibinin iptali gündeme gelir. Fakat takibin iptali için ret kararının kesinleşmesi gerekir. Bundan başka borçlu lehine kötüniyet tazminatına hükmedilir. Bu tazminata hükmedilebilmesi için borçlunun cevap dilekçesinde kötüniyet tazminatı talebinde bulunmuş olması gerekir. Kötüniyet tazminatına hükmedilebilmesi için alacaklının takibe kötü niyetle başlamış olması gerekir. Alacaklının kötüniyetli sayılabilmesi için haksız olduğunu bildiği ya da bilmesi gerektiği halde icra takibine girişmiş olmalıdır. Alacaklının kötüniyetli olduğu konusunda ispat yükü, davalı borçluya düşer. Kötüniyet tazminatı alacak miktarının yüzde yirmisinden aşağı olamaz.
İtirazın İptali Davasının Kabulü
Davanın kabulü halinde ise mahkeme borçlunun itirazının iptaline karar verir. Böylelikle durmuş olan icra takibine devam edilir. Ayrıca aşağıda inceleyeceğimiz şartların varlığı halinde borçlu icra inkar tazminatına mahkum edilir.
İCRA İNKAR TAZMİNATI
İİK’nın 67/2. Maddesine göre itirazın iptali davasında itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın “yüzde yirmisinden” aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir. İcra inkar tazminatının düzenlenmesinin amacının, borçlunun ödeme emri üzerine icrada borcunu inkar etmesini önlemektir. Yüzde yirmilik oran en az tazminat miktarını ifade etmektedir. Mahkemece daha fazla tazminata da hükmedilebilir. İcra inkar tazminatı asıl alacak üzerinden hesaplanır. İcra inkar tazminatı şartları aşağıdaki gibidir.
- Geçerli bir icra takibi bulunmalıdır.
- Borçlu geçerli bir itirazda bulunmuş olmalıdır.
- Süresi içerisinde açılmış bir itirazın iptali davası bulunmalıdır.
- Alacaklı icra inkar tazminatını talep etmiş olmalıdır.
- Borçlunun itirazının haksız olduğu kararı verilmelidir.
- İtirazın iptali davasında alacak likit olmalıdır.
İcra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için alacaklının kötü niyetli olması aranmaz. Sadece itiraz etmiş olması yeterlidir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere itirazın iptali davasının ödeme nedeniyle konusuz kaldığı hallere dahi mahkeme yargılamaya devam ederek icra inkar tazminatı hakkında karar vermelidir.
İcra inkar tazminatının talep edilebilmesi için kararın kesinleşmesi gerekmez. İcra inkar tazminatı faiz başlangıcı karar tarihi olacak ve bu tarihten itibaren icra inkar tazminatına faiz işletilebilecektir.
İTİRAZIN İPTALİ SONRASI İCRA TAKİBİNE DEVAM
İtirazın iptali davasının kabulü halinde alacaklı iptal kararıyla birlikte takibe devam edilmesini isteyebilir. Kararın kesinleşmiş olması gerekmez. Fakat borçlu icranın geri bırakılmasını isteyebilir ve şartların varlığı halinde tehir-i icra kararı verilir. Alacaklının takibe devam edebilmesi için yeniden ödeme emri gönderilmesi de gerekmez. Fakat yeni eklenecek alacaklar bakımından (icra inkar tazminatı, faiz, vekalet ücreti vs.) borçluya aynı dosya üzerinden tekrar ödeme emri gönderilmesi gerekir.
Nitekim Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2017/9216 K. Sayılı kararına göre;
“İtirazın iptali davası sonucunda verilen karar uyarınca, ilamsız icra takibinin başlatıldığı dosya üzerinden, takipte istenip de mahkemece de takibin devamına karar verilen asıl alacak ve faizi hakkında takibe devam edilmesine engel yoktur. Bunun için icra emri gönderilmesine de gerek bulunmamaktadır. Ancak, itirazın iptali kararının fer’isi niteliğinde olan tazminat, harç, vekalet ücreti ve yargılama gideri ilama dayandığından, borçluya aynı dosya üzerinden icra emri düzenlenerek tebliğ edilmesi gerekmekte olup, icra emri gönderilmeden alacaklının talebi ile bakiye borç hesabı yapılmak sureti ile itirazın iptali ilamının fer’isi niteliğindeki tazminat, harç, vekalet ücreti ve yargılama giderinin talep edilmesi mümkün değildir.”
İTİRAZIN İPTALİ DAVASI KESİN HÜKÜM
İtirazın iptali davası alacağın esası hakkında hüküm verilmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla itirazın iptali davası sonucunda verilen karar taraflar yönünden kesin hüküm oluşturur (HMK. m. 303) Bu bağlamda, davanın reddi kararın kesinleştiği tarihten başlayarak dava konusu alacak yüzünden alacaklı, davanın kabulü kararının kesinleşmesi tarihinden itibaren borçlu alacaklıya karşı; kural olarak olumsuz tespit (menfi tespit), geri alma (istirdat) davası açamaz. İtirazın iptaline konu edilen alacak tekrardan başka bir davaya konu edilemez.
İTİRAZIN İPTALİ DAVASI KISMİ DAVA ŞEKLİNDE AÇILABİLİR Mİ?
Kısmi dava alacağın yalnızca belirli bir bölümü için açılan davayı ifade eder. Bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkanı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya, kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez.
İtirazın iptali davasının kısmi olarak açılmasının önünde hukuken herhangi bir engel bulunmamaktadır. Alacaklı dilerse icra takibindeki alacağın bir kısmını itirazın iptaline konu edebilir. Nitekim Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2018/11686 K. Sayılı kararında “Somut olayda davacı vekili 150.000,00 TL tutarında başlatmış olduğu icra takibine yapılan itirazın şimdilik 10.000,00 TL’lik kısmının iptalini talep etmiştir. Bu durumda davacı alacağını 150.000,00 TL olarak belirlemiş ancak bunun 10.000,00 TL’lik kısmı için takibini devam ettirmek isteyerek alacağın bir kısmını davaya konu etmiş ve yukarıdaki açıklamalarda da belirtildiği şekilde kısmi dava açmıştır. Bu nedenle davacının kısmi dava açmakta hukuki menfaati bulunduğu gözetilmeden yazılı olduğu şekilde işin esasına girmeyerek davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.” Şeklinde hüküm kurulmuştur.
İTİRAZIN İPTALİ DAVASI ARABULUCULUK
İtirazın iptali davalarının konusunun ticari davalar, işçi-işveren uyuşmazlıkları gibi zorunlu arabuluculuk kapsamında kalan türlerden oluşması halinde arabuluculuk prosedürünün işletilmesi gerektiği görüşü hakimdir. Uygulamada bir açıklık bulunmadığından hak kaybına uğramamak adına tarafların arabuluculuk başvurusu yaptığı gözlemlenmektedir. Fakat yukarıda açıkladığımız üzere itirazın iptali davaları Yargıtay tarafından eda davası olarak değil tespit davası olarak kabul edilmektedir. Tespit davalarının açılması için ise arabuluculuk prosedürünün işletilmesi gerekmez. Bu nedenle itirazın iptali davası zorunlu arabuluculuk başvurusu yapmayı gerektirmez. Nitekim Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi’nin 2020/670 K. Sayılı kararına göre itirazın iptali davalarında arabuluculuk şartı bulunmamaktadır. Söz konusu karar aşağıdaki gibidir;
“Yukarıdaki ayrıntılı açıklamalarla birlikte icra takibiyle itirazın iptali davası arasındaki organik bağ da dikkate alındığında; [itirazın iptali] dava[sını] karakterize eden öğeler, borçlunun, itirazının iptane ve takibin devamına karar verilmesiyle icra inkâr tazminatına çarptırılmasıdır (İİK m 67). Bu boyutları itibariyle sözü edilen dava, takip prosedürünün bütünü içinde yer alan, esas itibariyle onun ayrılmaz bir parçasını oluşturan ve takibin işleyişini sağlamaya yönelmiş bulunan bir dava konumunda bulunduğu için, dava şartı arabuluculuk kurumunun kapsamın dışında kalır. Hatta itirazın iptali davasının, hukuki niteliği itibariyle, sadece borçlunun, itirazının iptali ve takibin devamına karar verilmesiyle icra inkâr tazminatına çarptırılmasını hedefleyen bir tespit davası olduğu yönündeki düşünce kabul edilecek olursa, dava zaten bir alacak davası olma kimliğinden tümüyle soyutlanacağı için, yapılmış bulunan bu çözümlemeye, daha kolaylıkla ulaşılabilir (Prof. Dr. Süha Tanrıver; Dava Şartı Arabuluculuk Üzerine Bazı Düşünceler: TBB Dergisi 2020 [147] Mart-Nisan,Yıl:32, s:123); itirazın iptali davasının, hukuksal niteliği itibariyle müspet tespit davası olduğu; bu kapsamda, müspet tespit davasının dava şartı arabuluculuk kapsamına girmediği, değerlendirilmiştir (Ticari Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Olarak Arabuluculuk Hakkında Usûl Hukuku Bakımından Bazı Değerlendirme: Doç. Dr. Cenk Akil; TAAD, Yıl: 11, Sayı: 41 (Ocak 2020) s:322).”
Yukarıda belirtmiş olduğumuz BAM kararının ardından aynı yöne kararlar verilmeye devam etmiştir. Fakat Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 04.12.2020 tarihinde bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerinin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesine yönelik bir karar vermiş ve bu kararda ticari uyuşmazlıklara yönelik itirazın iptali davalarında arabuluculuk başvurusunun zorunlu olduğuna hükmetmiştir. İlgili karar aşağıdaki gibidir:
“Dava, mahkemeye yöneltilmiş hukuki himaye istemine ilişkindir. Ticari uyuşmazlıklarda zorunlu arabuluculuğu öngören Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A maddesinin para alacağının tahsilini amaçlayan uyuşmazlıklar hakkında tarafların serbestçe tasarruf etme imkanına sahip olduğu gözetilerek bu uyuşmazlıkları bir alternatif çözüm yöntemi olarak arabuluculuk yoluyla çözmeyi amaçladığı, bu şekilde daha az zaman, daha az emek ve masrafla alacağın tahsili amacına ve tarafların alacak miktarı üzerinde serbestçe anlaşabilmelerine ve tasarrufta bulunabilmelerine imkân sağlamak istediği gözetildiğinde, ticari dava niteliğindeki itirazın iptali davalarının zorunlu arabuluculuğa tâbi olduğu anlaşılmaktadır.”
Bu kararla birlikte Yargıtay’ın görüşü netlik kazanmış ve BAM daireleri arasındaki görüş farklılığı ticari davalar yönünden itirazın iptali davalarında arabuluculuğun zorunlu olduğu kararı ile giderilmiştir.
İTİRAZIN İPTALİ DAVASI ISLAHLA ALACAK DAVASINA DÖNÜŞÜR MÜ?
Islaha ilişkin hükümler HMK’nın 176-183. Maddeleri arasında düzenlenmiştir. 180. Maddeye göre tamamen ıslah yolu ile davanın değiştirilmesi mümkündür. Yargıtay’ın yerleşik içtihatları gereğince de itirazın iptali davası tam ıslah ile alacak davasına dönüştürülebilir. Konuya ilişkin örnek bir Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir.
“Dava, İİK.nun 67. maddesine dayanılarak icra takibine “itirazın iptaline” ilişkin iken, davacı vekili tarafından verilen “ıslah” dilekçesi ile davanın alacak davası olarak yürütülmesi talep edildiğinden, mahkemece davanın alacak davası olarak incelenip sonuçlandırılması yerine davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış kararın bozulması uygun görülmüştür.” Yargıtay 15. HD. 2006/173 K.
()